24 Ocak 2019 Perşembe

oysa

size bir banktan bahsedeyim. gerçekten bir kış günü nereden aklıma geldi bilmiyorum ama bahsedeceğim banktan çok uzaklarda oxfam shoptan aldığım ikinci el eldivenlerimi giyerek bunları yazmak istiyorum. anlatmak daha çok. yirmili yaşlarımın başlarındayım. sevdiğim birçok şeyi kaybetmemişim daha. bu sebeple sevmekten hiç korkmuyorum. mesela yolda giderken bir ağacı seviyorum. geceleri kitap okumalarıma eşlik eden martıları seviyorum. korkusuzca. büyük bir iştahla seviyorum önüme gelen ne varsa. sevgi dağıtarak dolaşıyorum sokaklarda. mutluyum galiba. fotoğraf makinem var. hayatıma farklı bir bakış açısı katacağını ümit ederek fotoğraflar çekiyorum. yanıma sadece sırt çantamı ve makinemi alarak otostop ile dolaşmaya çıkıyorum. param oldukça trene binmeyi de ihmal etmiyorum. böyle dertsiz tasasız günler geçiyor. vakit ilerliyor. güzel ilişkiler kuruyorum. güzel olmayan ilişkilerim de güzel bir hal almaya başlıyor. kendimi tanıma gayreti içerisine giriyorum. bir şeylerden emin olmak istiyorum. üç tane bordo pantolonum var. hiç üzerimden çıkarmıyor havası veriyorum. bütün bunlara rağmen saçlarımı yine de taramıyorum. onlu yaşlarım ne kadar da çabuk bitti. ölünün arkasından ağlar gibi ağlıyorum bazen. on dokuz yaşıma içim yanıyor en çok da. on dokuz diyorum. yaşların en güzeli. daha yirmili yaşlarımın başında gençliğime dönüp bakıyorum. biraz komiğim. biraz ukala. ancak her şey yolunda. nihayetinde de kendime bir bank buluyorum. su kenarında. körfeze bakıyor. körfez de bu banka. selamlaşıyorlar bence garip bir şekilde. sıklıkla gidip bu banka oturuyorum. kitabım. sigaram. rüzgarın söz geçiremediği zippom. dört taksitle aldığım canım zippom benim. bir cebimi ayırıyorum kendisine. yanına yaklaştırmıyorum bozuk para filan ki çizilmesin diye. perşembe günleri dergimi alıp da gidiyorum. cumaları namazdan çıkıp da gidiyorum. pazarları kahvaltımı yapıyorum o bankta. seviyoruz birbirimizi. ben kendimden eminim en azından. nazım diyorum. ne kadar da mavi. dolabımda duran elmam aklıma geliyor. her sabah seni seviyorum dediğim elmam. biraz nazımı biraz da sevgiyi selamlamama yardımcı olan. kırmızı. güzel. ortalama boyutlarda bir elmam var işte o zamanlar. çevremde insanlar da var. bir sürü insan. sınıftan. parktan. evden. mahalleden. aileden. geçmişten. bir sürü insan. ancak o yok. yani o diyeceğim biri yok. daha doğrusu o dediğim zaman kesinlikle onun olduğu anlaşılacak biri yok. olsun diye de uğraş vermiyorum. istediğim zaman değil de olması gerektiği zaman olsun diye bekliyorum. kalp kırarak biraz. nezaketten uzaklaşmaya yaklaşarak. sonunda bir gün hiç de ummadığım bir yerde çıkıyor karşıma. üç hafta sadece gülüşünü izliyorum. göz göze gelmeye cesaret edemiyorum. dördüncü hafta sesim titremeden günaydın diyebiliyorum. altıncı hafta nasılsın diyebilecek hale geliyorum. benim böyle bir şeyi yapabilecek kapasitem olmadığını anlamış olacak ki. çıkışta yemeğe gidelim mi diyor sonunda. olur diyorum hemen. çok açım hatta ben. derse filan girmesek. o da olur diyor. biraz heyecanla biraz da tereddüt ile yürüyoruz yan yana. yürüyüş yolu dedikleri bir yer var. orada. uzunca bir yol. etrafında çınarlar. yemeğe gidene kadar içim dışım çınar oluyor. çınarlara bakıyorum. çınarlar. çınarlar. bir yere varıyoruz. sipariş vermesini bekliyorum. aynısından lütfen diyorum. ne de olsa yiyemeyeceğimi biliyorum. konuşmaya başlıyoruz. gerçekten ama. gözlerim gözlerine değiyor. ağlayasım geliyor ama tutuyorum kendimi. anlatıyor. dinliyorum. kendimden bahsetmekten imtina ediyorum. biliyorum. garipser. garipsenmeyecek biri değilim. herkes öyle diyor. herkes bir şeyler söylüyor ama umurumda da değil. ağzımdan çıkıveriyor işte. umursamam ben diyorum. daha ilk yemeğimizde. sonra da epistemolojiden bahsetmeye başlıyorum. thales filan diyorum. kahve içelim mi diyor. olur tabii. neden olmasın. numarasını alıyorum. çağrımı atıyorum. akşam evde kitap okumadığımı gören herkes telaşlanıyor. hasta mısın. doktora gidelim mi. canın mı sıkkın. birine bir şey mi oldu. yok yahu diyorum. böyleyken böyle. mesaj bekliyorum. daha çok beklersin diyor herkes. çevremdeki herkes. ev arkadaşlarım. onların arkadaşları. nasıl yani. şimdi burada bitecek mi her şey. olur mu öyle şey be adam. ilk mesajı sen atacaksın işte. bu işler böyle. tamam o zaman diyorum. şimdiye kadar boşuna mı beklemişim. telefonuma farklı bir gözle bakıyorum. onunla iletişim kurmamı sağlayacak son iki yüz yılın en büyük icadı bu olmalı diyorum. yazdığım mesaj da. merhaba. benim merhaba yazmam için bilimin buralara gelmesi garibime gidiyor ama cevap gelince her şeyi unutuyorum. günler geçmeye başlıyor. alışık olduğumdan daha hızlı. geceler daha uzun. günaydın mesajlarını beklemek daha katlanılmaz oluyor her gün. tanıdığım en farklı insansın. neden böylesin sen diyor. şaşırıyorum. normal gözükmek için elimden bir şeyler gelmeli. uzun uzun düşünüyorum. bir kitap hediye etmek istiyorum. herkesin normal olduğunu anlatan. kitaplığımdan kimseye kitap hediye etmediğim halde okuduğum bir kitabı ona hediye etmek için hazırlıyorum. yolda giderken de aynısından kendime bir tane alıyorum tabii. ayracı vermek istediğim mesajın olduğu sayfaya koyuyorum. bir hafta sonu buluşuyoruz. hava çok güzel. baharın sonları. bir kafede kitabı verip biraz da gülümsemesini izliyorum. limonatasından şikayetçi ama halinden memnun gözüküyor bana. mutlu oluyorum. en azından sıkılmıyor diye düşünüyorum. çok da fazla uzatmadan kalkalım mı diyorum. çünkü uzadıkça ben garipleşirim. o da bana farklı birisin der diye korkuyorum. tamam olur diyor. hesabı ben ödeyebilir miyim. olur nasıl istersen. hesabı rica ediyorum. beyfendinin bir tanesi hesabı getirip bana uzatıyor. rica ederim. ortaya bırakır mısınız. bu masada ödeme gücü olan tek insan ben miyim diyorum. hafifçe eğilip. tuhafsın sen diyor. sonra da öpüyor. evet. ilk öpücüğüm ile tuhaf kelimesi ardı sıra geliyor. şehre adım atar atmaz. gel diyorum. seni bir yere götüreceğim ama kimseye söyleme. tamam diyor. elinden tutuyorum. o daha da sıkı tutuyor. sürekli gittiğim banka gidiyoruz. tam altı saat boyunca anlatıyorum. kendimi. fikirlerimi. beklentilerimi. hayallerimi. dinliyor. arada o da katılıyor. ama ben ısrarla anlatmaya devam ediyorum. bilsin istiyorum. karşısındakini. en azından benim bildiğim kadar bilsin beni. bu olaydan sonra sürekli iki kişi gidiyoruz o banka. hiç sıkılmıyoruz. günün her saati gitmişliğimiz vardır. güneşin doğuşunu da oradan izliyoruz. dolunaylara şahitlik ediyoruz. gün batımlarında da oradayız. yan yana. seviyoruz. karşılıklı. en azından ben kendimden eminim. yıllar geçiyor. üniversite bitiyor. ben gideceğim diyorum. eğitimime yurt dışında devam etmek istiyorum. gitmesen diyor. kalsak burada. benim hayatım burası. olmaz diyorum. bu banka ilk geldiğimiz gün anlattım ben sana. hayallerim. beklentilerim var. sen de gelsen. olmaz mı. düşünelim diyor. tartışalım. karar kılalım. tamam diyorum. her şeye rağmen. sonrasında yine o bankta ayrılıyoruz. belki ilk kez göz yaşı dökülmüyor o bankta ancak en acıklısı onlardı benim için.

tam beş ay yirmi altı gün sonra. tekrar gidiyorum o şehre. sabahın köründe varıyorum. banka gidip oturuyorum. düşünüyorum uzun uzun. sakince. gerçekten ne istediğimi. istediğim her şeye aynı anda sahip olamamak ağır geliyor bana. üzülüyorum. sevmek kolaydı en son bıraktığımda. şimdi ne oldu diyerek iç çekiyorum. dumanlarla birlikte. sonra fakülteme gidip referans mektuplarımı alıyorum. en sonunda da son bir kez görmek istiyorum. en azından. iyi şanslar dileyelim diye birbirimize. arıyorum. açıyor hemen. buradayım diyorum. bankta. çok geçmeden geliyor yanıma. hiç tepki vermeden oturuyoruz bir süre. sonra. mektupları gösteriyorum. gidiyorum ben. şans diler misin bana. hayır diyor. gitmeni istemiyorum. ne olur kal. ne olur kalsan. ne yapabilirim kalman için. ne yapabiliriz kalman için. bizden bir şey kaldı mı sahi. sorular sıralanıyor. dur lütfen diyorum. burada başladı her şey. burada bitecek işte. kötü mü. fena mı. yan yanayız. belki de son defa. hıçkırık sesini duyduğum gibi kalkıyorum yerimden. sarılıyorum. ağlama lütfen. nasıl diyor. nasıl ağlama. neden gidilir ki. gitmek de neyse. anlamam. üzgünüm diyorum. inan en az senin kadar. o gece arkadaşlarım bırakmıyor. o şehirde kalıyorum. bütün gece gözümü kırpmadan düşünüyorum. mektuplar elimde. sabahın köründe yine bankta alıyorum soluğu. kalemim elimde. mektupların arkasına bir şeyler yazmaya başlıyorum. 

gel 
ikimize de yer var aslında
sekadan körfeze bakalım
martıları umursamayalım birlikte
iste 
o bankta yaşlanalım.

böyle başlıyorum. yaklaşık bir buçuk saat yazdıklarımın ne olduğuna bakmaksızın yazıyorum. sonra da bankın bir ayağının altına sıkıştırıyorum mektuplarımı. geleceğimi. eğitimimi. bursumu yakıyorum oracıkta. birazdan otobüse atlayıp şehirden uzaklaşırken mesaj atıyorum. sana bir mektup bıraktım. şehrin bir köşesinde. o gün sabaha kadar aramış ama bulamamış. nasıl olur diyorum. nasıl bulamazsın. bulmalıydın. aklına ilk gelecek. koşarak bakman gereken yer belli idi. bulamadım işte diyor. mesajını alır almaz banka gittim. yağmur yağmış. dalgalar hafif yükselmiş. rüzgar şiddetli. yoktu hiçbir şey. o zaman ben de diyorum ki. o bank bana yalan söylemez. sanırım benim gitmem şart. görüşmek üzere.

1 yorum:

  1. uzun uzun yazıyor olman ne güzel
    BELKİ KİTAP OLUR BUNLAR BİR GÜN

    YanıtlaSil