6 Ocak 2019 Pazar

günaydın

anlamadığım her şeyi saçma sanıyorum. anlayamadığım her şeyin de anlaşılamaz olduğuna inanmak istiyorum. insan. kendini iyi hissetme refleksi ile dolu. hayatta kalma güdüsü. elimizde değil. dışarıda kalan her şeyi anlamsız kılarak. içerinin anlamlı olduğuna karar vermeye duyulan ihtiyaç. kaçınılamaz. yine de. bütün bu mekanizmaya rağmen. ben bazen. hem de fasülye lifi sıklığında bir bazen. kendimi anlamıyorum. bazı tepkilerimi anlayamıyorum. giderek saçmalaşırken. aslında kendimi yok ediyorum. mini illüstrasyonlar. 

ensemden topuklara kadar uzanan bir düzlemde. sırtıma güneşin vurduğu okuma koltuklarında. çok da sevmediğim kitaplar okuyorum. rutubetli. loş ışıklı. penceresiz. halıfleksi delik deşik odalarda. oradan buradan toplanmış gazete parçalarının üzerinde. iki yudum şaraba. dünyanın en güzel denemelerini katık ediyorum. rahatım yerindeyse. beni rahatsız edebilme ihtimali olan şeyleri okumak için fırsat doğuyor. rahatın ne olduğunu bile hatırlayamayacağım ortamlarda. ancak. denenmiş en anlamlı ifadeler. zararlı alışkanlıklarıma yoldaş oluyor.

ve bu aralar. siyah betonlarla kaplanmış. sokaklar. bir ve anlayamadığım şekilde. yürürken ayaklarım üşüyor. aniden. bütün ikiz sokaklar. bütün o benzer yaşam alanları. simsiyah buzlara dönüşüyor. üzeri hafif tozlanmış. söğütten olma bir çubukla. aklımın herhangi köşesine kurulmuş. sevimsiz kelimeleri salıveriyorum. gidin. toza bulanın. sonra ben. söğütten olma bambaşka bir parça ile. süpürürken o sokakları. aniden bir yangın çıkar. buzlar erir. sokaklar üzerine konuşlandığı yarım kürenin şeklini alır. insan. şaşar kalır. ölçüsüz tepkilerle çınlar kulaklar. bilemiyorum. yürürken ve ayaklarım üşürken. çok büyük yangınlar hayal ediyorum. yine de ısınamıyorum. 

hayatta işte. yazın sıcaktan. kışın soğuktan. güneşten. kardan. denizin mavisi. karın beyazı. yani bütün bu pastoralizasyondan daha anlamlı şeyler olmalı gibi. ortak paylaşımların azımsanamayacak bir miktarı. bundan ibaret değil mi. insan. paylaşma imkanı arttıkça. kendini biraz daha anlamsızlaştırıyor. ya da. sahip olduğu hiçliğin farkına varıyor. doğadan medet umuyor. gün doğumları peşinde koşarken. kendini unutuyor. var olmak ile. dahil olmak. herhangi şeyin parçası olmak arasındaki. sessiz çizgilerin damarına basıyor. neyse ki. doğa. bizim onu umursadığımız kadar bizi umursamıyor. ya da biz. doğanın damarını bulamadık henüz. aramıyor muyuz yoksa. en çok etki edebileceğimiz noktaları. aramıyor muyuz ki acaba. canın dahi atfedildiği yüce kanalları. 

bu defa yolumuz biraz uzun. belki de ilk kez. belki de ilk kezin tınısı hoş olduğundan. ilk kez. kafamdan geçen bir paragraf sayısı ile başladım yazmaya. ki nasıl yazdığım. neden yazdığım. neye göre. esas aldığım noktalar filan. artık benim bile üzerine düşünmediğim mevzuular haline geldi. sahiden de bir yıl beş ay önce. ilk kez yazmaya kalkıştığımda. iki paragraf yazmış. sigaramı söndürmüştüm. neden yazdığımı sormuştum kendime. nasıl oldu acaba diye merak bile etmiştim. biri okusa ne düşünür. giriş oldu gibi. ama ya sonuç. yazdıklarım yeterince gelişti mi acaba. yoksa daha hayatının baharında ölüme mi sürükledim düşünceleri. kelimeler sandığımızdan daha ölümcül. fikirlerin bütün hürriyetini. yankılanma kuvvetiyle beraber öldürebilir. ancak bu biraz da intihar saldırısı gibi. bir fikri öldürmeye çalışan herhangi kelimenin yaşama şansı. ancak kendi yetersizliğine bağlı. fikrin kaderine tabii. ya görevinde başarılı olup öldürecek. ölmek pahasına. ya da işe yaramadığını hayatta kalmak suretiyle anlayacak. anlatacak belki. anlayabilene. bunu özetleyen insanlar olmuş. mevlana gibi.

uzun kelimeler seçiyorum. cümleleri uç uca eklemekten gocunmuyorum. uzun açıklamalar sıkmıyor beni. bağlaçların varlığına şükredeceğim günlerin gelmiş olmasına hayretle şahit olarak. anlatıcı olabiliyorum. düşünmeden. eksiltmeden. revize etmeden. ağızdan çıkan herhangi şeyin ulaşabileceği ucu ya da bucağı hesap etmeden anlatmak. aslında çok önemli bir şeyden. bahsedemiyorum. çünkü bu bahsedilebilecek bir konu değil. değinmek filan. ne iç burkan bir tavır olurdu bu duruma karşı. zaten. yapmaktan imtina edilen şeylerin genel olarak imtina sınırlarına girmesi. ve bunun farkında olduğu halde insan. sarıldığı çaresizlik. ve sarılmaya bir yerden başlamak gerekliliği. bunlar biraz. bunalımlı karanlıklar müessesesi. 

bazı kitapları okudukça okumak istersin. bazı kitapları hatta. o kadar çok okudukça okumak istersin ki. artık bu okudukça okumak istemek. o kitabın bitmemesini istemeye dönüşür. kitabın bitmemesini istemek zamanla kitabın sonuna duyulan meraka ihanete dönüşür. ihanete uğramış bir merak dönüşemez. bozunur belki. daha az bir meraka. sonra o daha da az bir meraka. sonrasında da elde kalan ihanet. ne kitabı hatırlatır insana. ne duyulan merakın ne olduğu merak edilir artık. ne de okudukça okumak istemekten vazgeçilir. elde kuru ihanetler bırakan. okudukça okumak istemeler. kitabın bitmesini istememeye dönüşür. umarım. bu döngü hayatımızın hep merkezinde olur. ihanetin kabak tadı vermesi pahasına. haini ben olsam da. meraklanmayı tercih ederim.

insan işte. başka bir insanın. sabah uyandığında yanında olmayabilir. bugüne kadar hiçbir sabah. sabah uyandığında yanında olmamış da olabilir. belki bugünden sonra da. herhangi sabah yan yana olamayacak olan iki insan ile dolu dünya. aklımın yettiği matematik ile. yaklaşık dört milyar iki insan. yarın yan yana uyanmayacak. bundan bir süre önce. yan yana olamayan iki insanın. sabah uyandığında birbirinin sesini duyma şansı da düşüktü. ki o zaman muhtemelen dört milyar değil de yaklaşık yedi yüz milyon iki insandan bahsediyor olurduk. sesin kontrollü iletilemediği dönemi yaşamış. şimdikinden daha az insanın olması. bir nebze de olsa olumlu. çünkü şu anda. çok daha kalabalık bir topluluk. biz. insanlar. ileride bulunacak herhangi şeyin yokluğunu çekiyoruz. belki de ızdırap bile denilebilir. ama sonuçta. canlı sayısındaki her artış. potansiyel keder. 

çağımızın getirdiği bütün imkanlara rağmen. bu sabah uyandığında birbirinin sesini duymayacak olan insanlar var. aslında bir yerde. çağın getirdiği imkanlar ne olursa olsun. eldeki imkanlar ile yaşamak zorunda oluşumuz. ya içinde bulunduğumuz çağı anlamsızlaştırıyor. ya bizim bu çağın insanı olmadığımızı gösteriyor. ya da aslında aynı anda insan kadar çağ olabileceği düşüncesine itiyor benim zihnimi. bu itilmişlik bir tarafa. daha dirayetli zihinler için devam edelim. bu iki insandan biri. sesini duyamayacak olsa bile. diğerine sesini duyurmak için beş bin beş yüz yetmiş yedi karakter yazmış olabilir. neden olmasın. eldeki imkanlar. mini gülümsemeler. çiçekler.

3 yorum:

  1. Insan zihni biraz rahat olmalı bence yoksa kontrol etmek zor

    YanıtlaSil
  2. çok güzel bir yazı olmuşşş.

    YanıtlaSil
  3. Mini gülümselmeleri kocaman kahkahalara bırakalım
    zihnimizi ise parlak geleceklere açalım
    neden olmasın?

    YanıtlaSil