17 Ocak 2019 Perşembe

intifa

çok uzun zamandır schubert dinlemiyordum. demek ki şu anda dinliyorum. bazen ne kadar da çıkarımcı olabiliyoruz. ancak bu denli çıkarımcı olabilen insan. zamanı neden uzun ile niteleme gafletine düşmüş. boyutu olmayan bir şey için büyük demek daha doğru olmaz mıydı. belki de olmazdı. bir ihtimal. olabilirdi. ama yine aynı insanlar demiş ki. böyle gelmiş böyle de gider. zaman dediğin uzun ve kısa olmanın arasına sıkıştırılır. zamanın büyüklüğü ya da küçüklüğü hasır altı edilmeye çalışılır. ve bir miktar daha anlamlı olamayacak olan örnek daha. ve belki de anlamlandırılmak istemeyen birkaç zavallı harf yığını. insanlar işte. belirli harfleri yan yana koymuş. sonra da bunları anlamlandırma hastalığına tutulmuş. dünyadaki en edilgen ve en o kadar da gözden kaçan şey. kelime. yani edilgenliğin ölçüsü fark edilemiyor. herkesin farklı şekilde hırpaladığı. zavallı. belirtmeye yarayan bir şeyler. başına uzun koyarak önemi vurgulanabilir mi. en uzun edilgen kelimedir. en büyük edilgen kelimedir. boyutsuzluğa yeni bir boyut katan anlamsızlık sayesinde. ne uzun ne de büyük fayda eder burada. en edilgenler kelimelerdir. bir çekim eki alırım türkçenin en derinlerinden. sade olmaktan hiç gocunmam. hatta daha da olabilmeyi isterim. ve hatta dilerim. istek ile dilek arasındaki farkı tam olarak hissettiremeyen nadir dillerden biri olan türkçenin en cefakar emekçileri olan. çekim eklerinin. ucundan da olsa saygıyı hak etmesi. 

çok uzun zaman oldu schubert dinlemeyeli. aynı anlama gelecek ne kadar da çok cümle var aslında. ve aynı anlama neden farklı yollardan ulaşılıyor. kaynak yeterliliğinden mi. yapacak başka işimizin olmamasından mı. insanı aynı yere çıkacak farklı yollar bulmaya iten ne ola ki. kestirme yollar arama telaşı. manzaralı patikalar bulma hevesi. daha duble tarzlar ile efektifliğini kanıtlama ihtiyacı. ya da belki de trafikten sıkılarak kendine yeni bir güzergah açma uğraşı. eminim ki onlarca daha sebep vardır. işin içine ruh girdiğinde. ve buna beyin eşlik ettiğinde. bir de üstüne nefes alıp verilen döneme denk geldiğinde. sebepli neticeler bir anda sonsuz varsayımlara dönüşüyor. aslında buna engel olunabilir ancak aşırı gayret gerek. bunun için de insana sahiden insan olduğunun hatırlatılması. işte bakın. hayatta ne çok sebep var ile aynı bitim noktasında buluşacak birbirinden farklı ifadelerin iç içe geçmişliği. ne kadar da bayağı. ne kadar da aşağılayıcı. birçoklarına göre de aylarca siper kazmış askerin daha savaşın ilk dakikalarında cephanesinin bitmesi. siperde durmanın kar etmemesi. ve bu askerin süngünün kullanıldığı bir zamanda zahiri görebilmesi. 

schubert dinlemeyeli ne kadar da uzun zaman olmuş. ve cümleler ne kadar değişirse değişsin. isim ile sıfatların birbirini takip etmesi. bir miktar sevgi göstergesi. ararsan. en basit sıfat tamlamalarından bile damıtabilirsin. sevgiyi. gerçi damıtmak saf haliyle kullanmasının o kadar da hayra alamet olmadığını gösterir belki ama. neden olmasın. hayırsızlık da bir ihtimaldir her zaman. hem de bir şeyin hayırlı olması kadar olası bir ihtimal. hem de aristo. belki biraz da weber. çok mu batılılaştık. sch ile başlayan alamanca kelimeler mi sardı paragrafların başını. dumanlı dağlar gibi değil mi. avusturya ve isviçre sınırındaki jura dağları var ya. umarım vardır bu arada. işte o dağların tepesindeki sis gibi değil mi her paragrafa almanca kökenli bir kelime ile başlamak. ve bunun schubert olması. sis miktarını, bulunduğunuz rakımı ve hissetme katsayısını artırır. ancak basıncı, görüş mesafesini ve hayatta kalma içgüdüsünü bir nebze azaltır. şimdi bunları açıklayınca güzel olmadı. ben oryantalist bir tavır takınıp selahaddin halilovun talebesi gönül bünyadzadeden bahsedecektim. toparlayamadım. dağıttım. her şey yalan oldu. bunlar hep batının oyunu.

kısaca ben schubert dinliyorum. azıcık kendime geleyim diye. mini ruhum açılsın diye. ve kelimelerin tutsak edilmişliği var ya. çatılı türkçe bilenler edilgenlik değil miydi bu demiştir bile. keşke herkes çatıları çok iyi bilse. daha sağlıklı şekilde hayatta kalabilir ifadeleri. daha az muhtaç olabilirler belki de. anlam dilenmeye. yalvarmaya. üzerime az da olsa mantık atın demeye. çok daha az muhtaç olma şansları var iken işlerini şansa bırakmaları. sanırım adrenalin sevdalısı bir zümre ile karşı karşıya olduğumuzu gösterir. saygılıyız. ama içimizden. seviyoruz. ama içimizden. sisli dağların tepesindeki kara gömülmüş çam ağacı gibiyiz. ama schubert dinleyerek bunu ifade etmeye çalışıyoruz. manyak olabilir miyiz. neden olmayalım diyenler var bence. çünkü neden olmasın. 

schubert abi schubert. edilgenlik işte. sadece kelimelere has olsa yine iyi. içine anlam koyduğun her şeyde bu böyle. kendini var edemeyen her şey için yine bu böyle. kozalak da olabilir. insan da. çok güzel deri yüzen pot bıçak da. kilerde unutulmaya yüz tutmuş eski en sevdiğin çiçeğin bir nevi mezarı olan toprak kalıntılı saksı da. sırf o eski saksılarda kalmış topraklar bir araya gelse. kaç begonvile yuva olabilir. sonra o begonviller istemediği halde. sahipleri ona isim verir. anlam yükler. ne kadar da etkili olduğunu kanıtlar bir avuç toprağa. ki çok garip bu insanoğlu. kendi dururken. en yakınında. gidip de saksılarla filan uğraşması. enteresan. renkler. notalar. suyun var oluşu. ifadesi. aslında her şey ne kadar da insandan habersiz. ve aslında insanın kendisi de bir o kadar kendinden. bir çeşme başına yüklenen anlamı, çeşmenin hiçbir zaman anlayamayacak olması. ne acı. ne kifayetsiz.

1 yorum:

  1. İsimler aynı sıfatlar aynı ise hayat monoton....En azından sıfat ismin önüne değil de arkasına gelsin...Yaşamda birşeylerin değişmesi şart

    YanıtlaSil