5 Şubat 2017 Pazar

tempus dolere

hüzün o kadar da uzağımızda mı
yaprak ne hisseder düşerken
güz yaklaşırken korkar mı
haberi var mıdır
bir mevsimin, sonu olacağından

ay üzgün müdür geceden ayrılacağından
yağmurlar yer çekimine esir olmaktan
nehirdeki her bir damla
ağlamaz mı denize karışacağından
sahi, tutku mudur nehirleri denize akıtan
ya da yaprağı dalından ayıran
rüzgarda savrulurken mutlu mudur
toprağa değdiğinde sonsuzluk mudur kavuştuğu
haberi var mıdır
gökyüzünden uzaklaştığından
bir daha asla o kadar yakın olamayacağından
mesafeler o kadar da uzak mı görmeye
ayrılıklar da dahil mi sevmeye

Kasımda yazılmaya başladı bütün bunlar. Böyle bütün filan deyince de uzunca bir şey yazacakmışım gibi oldu ama azlığın da kendi içerisinde bir bütünlüğü var. Sizi bilmiyorum ama bütün deyince benim aklıma hep birkaç arkadaşımla bir arada olmak geliyor. Nasıl arkadaş olduk. Neler paylaştık. Neleri paylaşamadık. İstediğimiz halde. Elimizde olmadığı için. Geçiremediğimiz vakit bütün olduğumuz zamanların hep gerisinde kaldı. Maalesef. Kullanımı hep buruk bir kelime bu da. Ama maalesef işte. Kullanıyoruz. Zorundayız. İçerisinde burukluk barındırmayan bir hayat olmaz. Tabii insanın hayal gücünü ve beklentisini elinden almadığın sürece. Bunların olmadığı bir şeye de yaşamak denir mi bilmiyorum zaten. Bilmediğimiz şeyler de çok. Bildiğimizden fazla en azından. Mesela bence insan neden huzurlu olduğunu bilemez. Ancak kestirebilir. O da ucundan. Çevremizdeki ve kendi bünyemizdeki bütün değişkenleri hesaplayabilecek bir mekanizmaya sahip değiliz. En bilmem ne satranç oyuncusu bile otuz hamle ötesini hesaplayabiliyor. Altmış dört kare otuz iki taştan oluşan bir oyunda hem de. Diğer geometrik şekiller bir yana hayatta kaç kare vardır sizce. Kaç taşımız vardır. Hamle sayımız kaçtır. Ortalama nefes alma sayımız hesaplanabilir belki ama bir nefeste kaç hamle yapabiliriz sizce. Sahiden oyun mu oynuyoruz. Neyse. Neden huzurlu olduğumuzu bilemesek de ne zaman huzurlu olduğumuzu bilebiliriz. Bilmekse hissetmek işte. Fazlası değil. Fazlası da ne olacaksa. Ben huzuru ancak bütünlüğün içerisinde bulabiliyorum. Aradığımdan da değil aslında. o gelip beni buluyor da olabilir. Bir şekilde karşılaşıyoruz işte. Bir zaman. Bir yerlerde. 

Vakitlerden bir akşam. Günlerden bir pazar. ve bunların hepsine de bir şubat sahip şimdi. Ben de şahidim. Geçene. Gidene. Olana. Bitene. Devam edene. Kaç kere karşılaşmışızdır sizce. Kaç köşe başı tanık olmuştur. İçerisinde hüzün barındırmayan bir tebessüme. Tabii ki bunun mümkün olduğundan bahisle. 



4 yorum:

  1. Hüzün en çok da hazana yakışır
    Hazanda başlayan ve zemherinin acı soğuğuna tanık olan dizeler...
    Kalemin çok güzel tebrikler

    YanıtlaSil
  2. Azlığın bütünlüğü, akılda ve kalpte daha kalıcıdır hatta :) Kalemine sağlık.

    YanıtlaSil