10 Mayıs 2017 Çarşamba

idiopathic

araç seslerinin arasına sıkışmış zihnini birkaç dakikalığına da olsa kurtarmaya çalıştı. bu pek mümkün gözükmese ya da işi mümkün kılacak olasılık çok küçük olsa bile denedi. böylesine bir şehirde denemekten ötesi yoktu belki de. ki denemekten berisi de yoktu. motor seslerinin esir aldığı tam bir deneme şehriydi burası. düşüneyazabiliyordu ancak. düşüneyazmayı deneyeyazmak da denilebilir. bir iki piston darbesi arasına sıkışmış hayatların hüküm sürdüğü. simsiyah kedilerle çevrili ve kornaların mızıka bellendiği amansız çöllerin ortasında kalmış sıcacık bir şehir. ısının sevimsizliği her ne kadar kendini belli etse de üşümeye yeğlenecek bir durumdan şikayetçi olmak pek yakışık almayacak. rüzgarın hakimiyeti dahi hissedilemiyor. aslında var. yok sayılamayacak derecede rüzgar dolu ciğerleri. şehrin göbeği. ucu ya da bucağı. rüzgarlı. fakat hakimiyet başka varlıklara terk edilmiş. yansıma seslerin yerini yapaylık ele geçirmiş. doğal olan ne var ise toza dumana karışmış. binalar çok uzun. gölgeler inanılmaz buruk. ağaçlar küsmüş sanki diyara. göç eden kuşlar mola vermez olmuş. simsiyah kedilere terk edilmiş şehir. gecenin kasveti gündüzün de sevinci bir tutam azalmış. hatta elle tutulur tarafı kalmamış. bunlar iyimser bir bakışla görülebilecek şeyler daha. ve dahası. ve bir miktar katrana bulanmış hüzünlü tarafı. insanların şehirden. canlıların doğadan. beklentisi kalmamış. ara sokaklara doğru sürükler isen bedenini karşına çıkacak tek gerçeklik. yokluk. terk edilmişliğin kekremsi kokusunu yayarak merhaba diyen bir hiçlik. ne işin var. yolun nasıl oldu da buraya düştü. kim ekler ki rotasına bu anlamsızlığı diyen merak dolu taş duvarlar. 


insanlar gruplar halinde hareket ediyor. ya da hareket eden her ne var ise bir grup olarak gözüküyor. halüsinasyon kararsızlığında salınan bir miktar canlı. eylemsizlikle dalga geçer şekilde dinamik hesapları yaptırıyor. ister istemez. hiç oralı değilken. aklından bile geçmiyorken. ve üç beş ilgisizlik zarfıyla beraber. kendini zemberek titizliğinde bir hesabın ortasında buluyorsun. ki tam ortasında da değil. bir uçtan başlıyorsun. hendese telaşında allak bulak bir zihinle. kendince kurtuluş yahut çözüm yolu olarak gördüğün gökyüzüne sığınıyorsun. işin içinden çıkamadığın her durumda ve zarflar zaman olmaktan çıktığında gökyüzü hem mavi hem de son derece özgür bir sığınak. burada iki şey kocaman gözlerini ayırarak bakar size. birincisi bir şeye başladığın anda o şeyin ortasında kalırsın. ikincisi sığınakların bir ruhu, sığınmanın da bir adabı olmalı. bunun teke tamamlanmış bir şey olmadığını görmeyen de buraya kadar boş yere okumuş. 



bundan sonrası basit. kestirme. düz. ve sonsuz. gökyüzüne geldik bile. ister istirahat edin. ister kendinizi atın gitsin bu yazılanlardan. orası size her şeyi sunacaktır. benim anlatabileceğim. onu da geçtim hayal edebileceğim her şeye. gözyüzü çoktan sahip. hem de müteselsil. dünyadaki canlıların tamamına. ve bu canlılık başladığı andan tut da bu kelimeleri yazmaya başladığım vakit alınan nefesler de dahil olmak üzere. gökyüzü ortaktır. hem de yarı yarıya. bütün hayaller. fikirler. düşler. rüyalar. yazılmış. çizilmiş artık her ne varsa. yarısı onun. yarısı bizim. sizin. onların.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder